Cuma, Ağustos 24, 2012

GÜVENSORU ÖNERGESİ



Şu dünyada kendi varlığına kendi rızasıyla karşı çıkmaya çalışan başka canlı var mıdır insandan başka? Olduğundan, olması gerekene geçiş yapmaya çalışmakla geçiyor ömrümüz. İnsanlar giriyor hayatımıza, insanlar çıkıyor. Hayatımıza yaklaşmaya çalışırken kimileri, köşe bucak kaçarız. Kimini de hayatımıza sokmak için kırk takla atarız… Bazısını hayatımızdan çıkarmaya çalışıp da bir türlü beceremezken, kimini de bir çırpıda siliveriyoruz yeri gelince… Peki, nereden geliyor bu ülkelerin hudut çizgilerinden daha keskin sınırlarımız?
Tek kelimelik olgularla şekilleniyor hayatımız.
Sevgi, aşk, saygı, güven, sadakat, iyi, kötü, güzel, çirkin, nefret, intikam ve daha birçoğu… Başımıza gelenler bir olgudan diğerine ittiriveriyor bizi elimizde olmadan çoğu kez. Sevmişssindir bir olay yaşarsın, hoop nefrette yürür görürsün kendini. Güvenmişsindir bir kazık yersin, hoop güvensizlikte devam edersin geri kalan zamanda. Sonra karşına birisi çıkar bir olay yaşarsın tekrar geçersin güven hattına.. Ama bazı duygular vardır ki çok zor olur geri dönmek yaşanan onca kötü badirenin ardından…


Güven de böyle bir duygu sanırım. Üst üste birçok yanlış insan gelir girer hayatına. Acımasızca geçirirler sana hançerlerini buldukları her boşluktan. Aldatılırsın bazen. Hem her zaman aşık olduğun yaralamaz seni… Bazen ailen de aldatır, hem de dünyada asla zarar beklemediğin, hep yanında olacağını sandığın ailen… Onun yarası daha da derindir, bir ömür geçmez, hep kanar durur… Neyse, Sezar demiş ya “Sen de mi Brütüs?” diye. Bir kere değil defalarca söylemek zorunda bırakılırsın bu meşhur sözleri. Yediğin darbeler o kadar acıtır ki canını, en sonunda yaşama devam edebilmenin tek yolunu kimselere güvenmeden yaşamak zannedersin. Ve öyle bir zırh giyinirsin ki üstüne, artık hiç kimse zarar veremez sana. Dersin içinden, kuyruğu dik tutmak lazım her zaman, zayıflıklarını gösterme sakın kimseye…

Günler geçer, aylar, yıllar geçer aradan. Artık o zamanında yediğiniz hançer yaraları kapanmış, sadece izleri vardır. Aynaya her baktığında görürsün, için acır yine de… O yaralar iyileşsin diye verdiğiniz mücadeleyi unutmazsınız, unutamazsınız isteseniz de… Nasıl aldığınız darbelerin izi kaldıysa kalbinizde, o kalp eskisi gibi olmadığı gibi siz de eskisi gibi değilsinizdir. Güvenemiyorsunuzdur artık kimseye… Çoğu zaman karşı tarafa çok soğuk biri olduğunuz izlenimi verirsiniz. Çevreniz çok yakın gözüken birçok insanla çevrilidir. Gülersin, eğlenirsin, birçok şeyi hatta her şeyi paylaşırsın onlarla. Ama bir dönüp bakarsın derdin olunca, hangisine anlatabilirsin ki içindeki sıkıntıyı? Hayır, anlatamazsın işte. Bu, onlardan değil senden kaynaklı bir sorundur. Bilirsin aslında bu sefer ne kadar güvenilir insanlarla çevrili olduğunu ama karşı taraf ne kadar iyi niyetle, hatasız bir şekilde yaklaşmaya çalışsa da yanına, hiçbir zaman o kurduğun duvarlarını, giydiğin zırhını aşıp da yaklaşamamıştır sana, gerçek sana…

Çektiğin acılar, içinden çıktığın fırtınalar o kadar incitmiştir ki seni, bir süre sonra bu kimselere güvenememek vücudunun, benliğinin, beyninin ve duygularının bir parçası olmuştur artık. Yıllar boyu haykırışlarını kimselere duyuramamak, her seferinde acımasızca incitilmek bir daha buna adım atmayı imkânsızlaştırmıştır adeta… Kendi kendini engellersin her adım atacağın anda, yine parçalanacağım diye ödün kopar.

İçinde tuttukça güvensizliğini, bu sefer özün, insan doğası karşı çıkar sana… Beynin farklı, kalbin farklı komutlar vermektedir vücuduna. Feci bir ikilemde kalmaya başlarsın zaman geçtikçe. Verdiğin her karar, geride durduğun her dakika sana ve sana yaklaşmaya çalışan için en faydalıdır dersin. Halbuki ikinizi de yavaş yavaş tükettiğinin farkındasındır içten içe… Ama vazgeçemezsin işte, adım atamazsın.. Öyle bir şey işte…

      

Share/Bookmark

0 yorum:

Yorum Gönder