Çarşamba, Ağustos 22, 2012

AŞK



Şu dünyadaki en önemli şey nedir? Mutlu olmak… Peki, mutlu olmak için neler gereklidir? Başarılı olmak, iyi para kazanmak, iyi bir kariyer yapmak, lüks bir araba, belki lüks bir çanta… Peki, bunların bir sonu var mı hayatında? Bir üst limite yani… Aldığın her şeyin bir üst modeli çıktığı anda gitmeyecek mi mutluluğun daha iyisine başkaları sahip olabildiği için. Aslında kimseler bilmez ama aşk’tır en önemli olan şey. İnsanlar aşk’taki mutluluğun, huzurun bir parçasını bulabilmek için alır dururlar. Böyle vurgulayarak söyleyeceksin ama bu kelimeyi, öyle sıradan bir kelime olarak değil. İçi dolu dolu olacak yani şu 3 harfin…
Kimileri bir darbe yer hayattan, ya da yanlış yere demir atar fark etmeden bataklığa sürükleniverir teknesi… Bazen en güvendiği kişi olur darbe yediği, bazen yıllarca emek verdiği…  Hani biriyle tanışırsın, çevrende görmeye alıştığın insanlardan çok farklı biridir. Öyle biridir ki her şeyi bambaşka bir gözle görür ve seni de bakış açını değiştirmeye yöneltir. Dünyaya onun gözleriyle bakmaya başlarsın. İçine de dışına da. Etkilenirsin. Etkilenmek ne kelime, büyüsüne kapılırsın. Gene ilk başlarda araya mesafe koyabileceğini, yüreğini kontrol altında tutabileceğini zannedersin. Oysa rüzgâr sandığın fırtınadır aslında. Sınır sandığın yer oynak ve kaygan bir zemindir. Bir bakmışsın farkında bile olmadan açılmış, karadan uzaklaşmışsın. Okyanusun tam ortasındasın. Ve bir dalga gelir okyanusun derinlerinden paramparça eder tekneni, kalıverirsin ortada. Yapayalnız. Sonra da öyle bir çekilirsin ki kabuğuna, korkundan başını bile çıkarmazsın dışarıya… “Ben böyle iyiyim” dersin, hem yalnızlık güzeldir dersin… Etrafındakileri kandırmaya çalışırsın, yüreğinden değil, sadece dilinden çıkan birkaç kelime ile… Hâlbuki bilmezsin ki insan tek başınayken ölüdür aslında… Bilmezsin ki şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, insan hiçbir şeyi keşfedemez. Kendini bile… İnsan kendini ancak, başka bir insanın aynasında tam olarak görebilir oysa.
Aşk’ı bulmaktır insanın asıl amacı bu dünyada… Hem aynasında kendini gördüğün, hem de senin ona ayna olduğun insanı bulmak yani… Ancak, Aşk’ı bulmak için önce kendi fikirlerini de oturtması lazım insanın. Yoksa aradığının Aşk olduğunu nereden bilecek ki… Önce kalabalıklar içinde yapayalnız olduğunu keşfedecek insan. Yastığa başını koyduğunda gerçekten ama gerçekten yapayalnız olduğunu… Sonra da içindeki kalabalığı birlemeyi… Kendini keşfedecek ve sonra “Dünya’da bir ben varım” diyecek. İnanacak buna kalbinin en derinlerinden… O da yetmeyecek bir süre sonra, diyecek tekrar “Bende bir dünya var”. İçindeki dünyayı ortaya çıkaracak sonra… Ve en nihayetinde “Ne dünya var, ne de ben” diyip aşkı aramaya başlayacak. İşte o zaman özünü bulup, doğru insanı, son aynasını aramaya koyulacak yola…
Aşk’ı bulmak herkesin düşündüğünün aksine çok kolaydır aslında… O hani herkesin imrenerek baktığı gerçek Aşk’ı hem de… Aşk, dışarıda bulunan bir şey değildir. İçeriden gelir. Tek yapman gereken içinde seni Aşk’tan alıkoyan engelleri bulup kaldırmak aslında… Sen onları bırakınca aşk, tıpkı bir topun suyun dibinden yüzeye çıkışı gibi, hızla çıkıverecektir meydana aslında… Sen sadece engelleri kaldır yeter…
Aşk’ını bulduğunda insan anlar ilk gördüğü anda onun sesini, kokusunu, gözlerini ya da birkaç kelimelik cümlesini… Korkar insan çoğu zaman, bağlanmaktan, kendini onda aynalamaktan… Değişmekten korkar insan, ya da “bir” olmaktan korkar. Hâlbuki hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar insanda. Aşk bir milattır aslında, senin miladın. Şayet sen “aşktan önce” ve “aşktan sonra” aynı insan olarak kalmışsan, yeterince sevmemişsindir demektir. Unutma, birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir… Aşk seni bu halinle kabul eden değil, seni hiçbir şeye zorlamadan değiştiren, sonunda kendi de değişen insandır çünkü…
Ölüm sizi bulmadan siz Aşk’ı bulun bir an önce… Çünkü diğer adı ölümsüzlük olan yüce duygudur aşk.
Her insan biraz ölüdür, insan yaşıyorken özgürdür…
Aşk’la kalın…


Share/Bookmark

0 yorum:

Yorum Gönder