Cumartesi, Nisan 24, 2021

Hayat Basamaklarını Nasıl Çıkarsanız Öyle İnersiniz

 


Hayat denilen yolda, nerede yaşadığınızdan, ne zaman yaşadığınızdan ve içinde bulunduğunuz şartlardan bakmaksızın, ilerlemek ve yükselmek için iki temel yol vardır. İlk yol, yüzyıllardır dünyayı değiştiren, dünyada ses getiren ve bir şeyler üretebilen, adını kitaplarda okuduğumuz, filmlerde izlediğimiz herkesin yaptığı gibi yükseklere merdiven ile basamakları kullanarak çıkmaktan ibarettir. Bir diğer yol ise asansör diye tabir ettiğim, fazla emek harcamadan, kısa yollar bularak, anlık kazançlar peşinde koşarak, birtakım torpil veya tanıdık vasıtasıyla bir yerlere gelmektir. Hepimizin bildiği gibi bir yere merdiven ile çıkmak ile asansörle çıkmak arasında büyük bir fark vardır. Birinde ciddi bir emek ve zaman harcarken, diğer yolda çok az emek harcayarak belki hiç emek harcamadan bile kendinizi çıkacağınız binanın en üst katında bulabilirsiniz.

Hayat da biraz bu şekilde işliyor bana kalırsa. Hayatı yüksek bir bina olarak düşünürsek, bu binanın belirli seviyeleri vardır ve bu binanın içinde yükseğe çıktıkça kariyer ve para anlamında daha iyi şartlarda yaşayabilir hale geliriz. Bu yüzden de herkes bir şekilde bu binanın üst katlarında çıkmaya çalışır. Ancak yüksek katlara çıkmaya çalışan çoğu kişinin unuttuğu temel şey de, bu hayatta yükseklere nasıl çıktıysanız, bir gün işler ters gittiğinde de aynı şekilde ineceğinizdir. Yani eğer zaman ve emek harcayıp merdivenleri kullanarak çıktıysanız işler ters gittiğinde asla her şeyinizi bir anda kaybedemezsiniz. Bir miktar düşebilirsiniz ancak şimdiye kadar yanınızda getirdiğiniz deneyim ile bir şekilde tekrar eski yerinize hatta daha da yükseğine çıkabilirsiniz. Ancak bu yolda asansör kullanarak yükseklere çıkan kişilerdenseniz, emin olun rüzgar tersine estiği zaman kendinizi bir anda yerin dibinde bulursunuz.

Bununla ilgili olarak sevdiğim bir hikayeyi paylaşmak istiyorum. Zamanın birinde bir kervan yolunun kenarında bir ulu bir çınar ağacı varmış. Bu ağaç, yol kenarında olduğu için yol kenarından geçen tüccarları seyreder, mola veren tüccarlara gölge yaparmış. Günün birinde bir tüccar bu ağacın önünden geçerken arabasının tekeri yoldaki bir taşa çarpmış ve sarsıntıdan dolayı tüccarın cebindeki sarmaşık tohumları çınar ağacının kenarına dökülmüş. Hikaye bu ya, bir süre sonra bu tohumlar çimlenmiş ve filizlenmeye başlamış. Haftalar hatta birkaç ay içinde bu sarmaşık tohumu büyümüş, çınar ağacına tutuna tutuna hızla ilerlemiş ve neredeyse yüz yıllık ağacın en tepesine kadar uzanmış. Yükseklere çıktıkça manzara güzelleşmiş, sarmaşık kendini diğer bitkilere göre yüksekte görmeye başlamış. En sonunda bu kadar yükseğe çıkabilmesini sağlayan çınar ağacına böbürlenerek “Bak çınar ağacı, sen belki yüz yılda bu boya gelebilmişsin. Ben ise şurada 3 ay içinde senin boyuna geldim, hatta seni geçtim bile denilebilir. Gördüğün gibi ben senden çok daha başarılıyım.” demeye başlamış. Bunu duyan ulu çınar önce bir durmuş ve sonra içten içe gülümseyerek tek bir cevap vermiş: “Sarmaşık kardeş, güz gelsin de tekrar konuşalım”. Ve beklenen güz mevsimi geldiğinde hızlıca bir anda yükselen sarmaşık soğuğa ve sert rüzgarlara dayanamayıp kuruyup gitmiş. Halbuki ulu çınar, kökleri sayesinde nice rüzgarları ve soğukları atlatmış ve bulunduğu yerde dimdik durmaya devam ediyormuş. Bu hikayeyi çok severim ve hayatımın her alanında kendime hatırlatırım. Çünkü hayat denilen bu yolda ilerlerken, kariyer basamaklarını tırmanırken bunların birer birer olmasını çok önemsiyorum. Bitkiler bile gelişimlerinin bir kısmında toprağın üstünde kalan gövde ve yapraklarını geliştirirken, kalan kısmında toprağın altında kendilerini sağlam ve uzun ömürlü tutacak köklerini ilerletirler. Hayatta da bu şekilde bazen yapmış olduğumuz gelişimler toprağın üzerinde olup gözümüze çarpmasa da, toprağın yani benliğimizin altında bizleri geliştirerek hayat basamaklarında sağlam ve kalıcı durmamıza yardımcı olur. Dostluklarımız, arkadaşlıklarımız, ilişkilerimiz, kariyerimiz, kısaca hayatımızın her alanı bir süreç içinde, bir oluşum ile emek vererek zaman içinde gerçekleşir. Zaman içinde çeşitli sınavlardan sınanarak ilerlettiğimiz bu ilişkiler zaman içinde çetin şartlara da dayanıklı hale gelip bizi güçlü ve sağlam tutmaya başlar.

Öte yandan, insan olarak her zaman kolay olanı yapmaya, emek harcamadan bir şeyler elde etmeye meyilli olduğumuz doğrudur. Ancak bu meyili kontrol etmek de hep bizim elimizde aslında. Hayat denilen yolda basamakları sağlam ve dikkatli çıktığımız sürece, her bir basamakta kendimizi geliştirdikçe aslında bunun hem bugünümüze hem şu anımıza hem de yarınımıza çok faydalı olacağı aşikardır. Ancak günümüz şov dünyasının ve içerikten ambalajın daha çok değer gördüğü bu günlerde gözümüz hep kısa yoldan zengin olmuş, büyük şirketler kurmuş, başarılı gözüken kişilere takılır. Bir anda çok büyük arkadaş çevreleri içine girmiş, çevresinde çok fazla insan olan insanlar dikkatimizi çeker. Halbuki o kişiler dikkatli gözlendiğinde çok kısa bir sürede parlayıp, tıpkı bir saman alevi gibi birkaç yıl sonra hayatımızdan birden yok olacaktır şüphesiz. Yıllar içinde kendine değer katmış, adım adım yükselmiş, ilişkilerini sabırla geliştirmiş kişiler ise fırtınalara, aksiliklere ve mevsimlere dayanarak uzun yıllar bulundukları yerleri koruyacaklardır.

Her kalıcı başarının ve ilişkinin altında binlerce saat emek, uykusuz geceler, başarısız olmuş onlarca hamle, ödenmiş onca bedel ve her şeyden önce sabır vardır. Öte yandan bedava peynir ancak fare kapanında bulunur…





Share/Bookmark

0 yorum:

Yorum Gönder