Hayat denilen yolda, nerede yaşadığınızdan, ne zaman yaşadığınızdan ve içinde bulunduğunuz şartlardan bakmaksızın, ilerlemek ve yükselmek için iki temel yol vardır. İlk yol, yüzyıllardır dünyayı değiştiren, dünyada ses getiren ve bir şeyler üretebilen, adını kitaplarda okuduğumuz, filmlerde izlediğimiz herkesin yaptığı gibi yükseklere merdiven ile basamakları kullanarak çıkmaktan ibarettir. Bir diğer yol ise asansör diye tabir ettiğim, fazla emek harcamadan, kısa yollar bularak, anlık kazançlar peşinde koşarak, birtakım torpil veya tanıdık vasıtasıyla bir yerlere gelmektir. Hepimizin bildiği gibi bir yere merdiven ile çıkmak ile asansörle çıkmak arasında büyük bir fark vardır. Birinde ciddi bir emek ve zaman harcarken, diğer yolda çok az emek harcayarak belki hiç emek harcamadan bile kendinizi çıkacağınız binanın en üst katında bulabilirsiniz.
Hayat da biraz bu şekilde işliyor bana kalırsa. Hayatı yüksek bir bina
olarak düşünürsek, bu binanın belirli seviyeleri vardır ve bu binanın içinde
yükseğe çıktıkça kariyer ve para anlamında daha iyi şartlarda yaşayabilir hale
geliriz. Bu yüzden de herkes bir şekilde bu binanın üst katlarında çıkmaya çalışır.
Ancak yüksek katlara çıkmaya çalışan çoğu kişinin unuttuğu temel şey de, bu
hayatta yükseklere nasıl çıktıysanız, bir gün işler ters gittiğinde de aynı
şekilde ineceğinizdir. Yani eğer zaman ve emek harcayıp merdivenleri kullanarak
çıktıysanız işler ters gittiğinde asla her şeyinizi bir anda kaybedemezsiniz. Bir
miktar düşebilirsiniz ancak şimdiye kadar yanınızda getirdiğiniz deneyim ile
bir şekilde tekrar eski yerinize hatta daha da yükseğine çıkabilirsiniz. Ancak bu
yolda asansör kullanarak yükseklere çıkan kişilerdenseniz, emin olun rüzgar
tersine estiği zaman kendinizi bir anda yerin dibinde bulursunuz.
Bununla ilgili olarak sevdiğim bir hikayeyi paylaşmak istiyorum. Zamanın
birinde bir kervan yolunun kenarında bir ulu bir çınar ağacı varmış. Bu ağaç,
yol kenarında olduğu için yol kenarından geçen tüccarları seyreder, mola veren
tüccarlara gölge yaparmış. Günün birinde bir tüccar bu ağacın önünden geçerken
arabasının tekeri yoldaki bir taşa çarpmış ve sarsıntıdan dolayı tüccarın cebindeki
sarmaşık tohumları çınar ağacının kenarına dökülmüş. Hikaye bu ya, bir süre
sonra bu tohumlar çimlenmiş ve filizlenmeye başlamış. Haftalar hatta birkaç ay
içinde bu sarmaşık tohumu büyümüş, çınar ağacına tutuna tutuna hızla ilerlemiş
ve neredeyse yüz yıllık ağacın en tepesine kadar uzanmış. Yükseklere çıktıkça
manzara güzelleşmiş, sarmaşık kendini diğer bitkilere göre yüksekte görmeye
başlamış. En sonunda bu kadar yükseğe çıkabilmesini sağlayan çınar ağacına böbürlenerek
“Bak çınar ağacı, sen belki yüz yılda bu boya gelebilmişsin. Ben ise şurada 3
ay içinde senin boyuna geldim, hatta seni geçtim bile denilebilir. Gördüğün
gibi ben senden çok daha başarılıyım.” demeye başlamış. Bunu duyan ulu çınar
önce bir durmuş ve sonra içten içe gülümseyerek tek bir cevap vermiş: “Sarmaşık
kardeş, güz gelsin de tekrar konuşalım”. Ve beklenen güz mevsimi geldiğinde hızlıca
bir anda yükselen sarmaşık soğuğa ve sert rüzgarlara dayanamayıp kuruyup
gitmiş. Halbuki ulu çınar, kökleri sayesinde nice rüzgarları ve soğukları
atlatmış ve bulunduğu yerde dimdik durmaya devam ediyormuş. Bu hikayeyi çok
severim ve hayatımın her alanında kendime hatırlatırım. Çünkü hayat denilen bu yolda
ilerlerken, kariyer basamaklarını tırmanırken bunların birer birer olmasını çok
önemsiyorum. Bitkiler bile gelişimlerinin bir kısmında toprağın üstünde kalan gövde
ve yapraklarını geliştirirken, kalan kısmında toprağın altında kendilerini
sağlam ve uzun ömürlü tutacak köklerini ilerletirler. Hayatta da bu şekilde
bazen yapmış olduğumuz gelişimler toprağın üzerinde olup gözümüze çarpmasa da,
toprağın yani benliğimizin altında bizleri geliştirerek hayat basamaklarında sağlam
ve kalıcı durmamıza yardımcı olur. Dostluklarımız, arkadaşlıklarımız,
ilişkilerimiz, kariyerimiz, kısaca hayatımızın her alanı bir süreç içinde, bir
oluşum ile emek vererek zaman içinde gerçekleşir. Zaman içinde çeşitli
sınavlardan sınanarak ilerlettiğimiz bu ilişkiler zaman içinde çetin şartlara
da dayanıklı hale gelip bizi güçlü ve sağlam tutmaya başlar.
Öte yandan, insan olarak her zaman kolay olanı yapmaya, emek harcamadan bir
şeyler elde etmeye meyilli olduğumuz doğrudur. Ancak bu meyili kontrol etmek de
hep bizim elimizde aslında. Hayat denilen yolda basamakları sağlam ve dikkatli
çıktığımız sürece, her bir basamakta kendimizi geliştirdikçe aslında bunun hem bugünümüze
hem şu anımıza hem de yarınımıza çok faydalı olacağı aşikardır. Ancak günümüz şov
dünyasının ve içerikten ambalajın daha çok değer gördüğü bu günlerde gözümüz
hep kısa yoldan zengin olmuş, büyük şirketler kurmuş, başarılı gözüken kişilere
takılır. Bir anda çok büyük arkadaş çevreleri içine girmiş, çevresinde çok fazla
insan olan insanlar dikkatimizi çeker. Halbuki o kişiler dikkatli gözlendiğinde
çok kısa bir sürede parlayıp, tıpkı bir saman alevi gibi birkaç yıl sonra
hayatımızdan birden yok olacaktır şüphesiz. Yıllar içinde kendine değer katmış,
adım adım yükselmiş, ilişkilerini sabırla geliştirmiş kişiler ise fırtınalara,
aksiliklere ve mevsimlere dayanarak uzun yıllar bulundukları yerleri
koruyacaklardır.
Her kalıcı başarının ve ilişkinin altında binlerce saat emek, uykusuz
geceler, başarısız olmuş onlarca hamle, ödenmiş onca bedel ve her şeyden önce
sabır vardır. Öte yandan bedava peynir ancak fare kapanında bulunur…
0 yorum:
Yorum Gönder